Fatihsoysal.com

Freelance Proje İş Alımı


Merhaba, şu anda anahtar teslim freelance proje iş alımları için uygunum.
Tekliflerinizi buradan yada fatihsoysal@outlook.com e-posta adresi üzerinden benimle paylaşabilirsiniz. Çok kısa bir süre içerisinde tarafınıza geri dönüş sağlanacaktır.

Kategoriler


Standardize Plaza Hayatı İçerisinde Sıkışıp Kalan Bizim Orta Direkler

Fatih SoysalFatih Soysal

Okumaya üşenenler için özet: 1980’lerin meşhur tabiri “orta direk” ölmedi; içimizde yaşıyor. Ne eğilip bükülebiliyorsun ne de sıçrayabiliyorsun. Ortadan ortadan yaşıyorsun işte. İçindeki küçüğün sesi daha yüksek çıkmaya başlayıncaya kadar tabi…

Eğer Özal’ın ilk kez bir seçim propogandasında kullanarak hayatımıza kazandırdığı tabir ile “ortadirek” bir aileden gelip kapağı bir plazaya atabilmişseniz; dost acı söyler olarak alın lütfen; işiniz biraz zor şu hayatta.

Plazalarda çalışıp kravat takabilmek için ne çok emek vermişsindir kim bilir. Ailen bir yandan, sen bir yandan ne çok didinmişsinizdir o camların önünde bir yer kapasın, boynuna bir giriş kartı asasın, o turnikelerden edalı edalı geçesin diye.

Bu ülkede açlık sınırında yaşayan, senin okuduğun okulların onda birini okumaya fırsat bulamamış çocuklara ihanettir senin burun kıvırmaların. Hem öyle kolay değildir, emek verdiğin, ülke ortalamasına göre nispeten güzel paralar kazandığın bir şeyden “yok ya benim istediğim bu değilmiş” diyerek vazgeçmek…İnatla sevmeye çalışırsın.

Bilimdeki karşılığı ile Dunning-Kruger etkisi ; Türkçedeki karşılığı ile cahil cesareti olarak ifade edilen gerçek, hepimizin gerçeğidir oysa. Az bilgili insan daha özgüvenli olur.

Orta direk bir ailenin çocuğu olmak demek, çok çalışarak çok başarılı olunabileceğine inanmak demektir. İş hayatına başladığı kurumdan emekli olmuş, bunu da gayet normal saymış bir anne-babanın çocuğu olmaktır. Olur da kurum değiştirmeye kalkarsanız gözlerinizin içine “eyvah, gitti kıdem tazminatı” diye bakılmasıdır. Öyle fazlasında gözü olmayan, kısmetin bile hayırlısını “SGK primi tam yatan insan”da arayan mütevazi bir aileye sahip olmak demektir.

Beyaz yakalıların kısa yoldan para kazanmaya aklı ermez
Akıllı olmadığı, çalışkan olmadığı için değil. Ayıp sayar hatta çok zenginliği; emeğe inanır, vefaya, sonra eğitime. Yani günümüzde pek de prim yapmayan şeylere.

İşte tam burada devreye girer malum Kruger etkisi. Bakkalın olsa kasasına oturtmayacağın insanlar bir yerlere gelir sonra. Hani aslında dövmek isteyeceğin tipler. Neden dövdüğünü kendisine söylemeyeceğin, böylelikle dayaktan değil; “bu beni neden dövdü acaba” diye meraktan ölsün istediğin tipler.

Babadan kalan sermaye yok diye hayıflanmak ortak paydamızdır eyvallah ama birden para çıksa ne yapacağı konusunda bir fikri olmayan insanların sayısı azımsanamayacak kadar çoktur içimizde. Bu nedenle de bir butik otel işletmek, ya da kafe açmak dışında çok fazla bir seçeneğe rastlamazsınız, beyaz yakalıların yırtma planları arasında.

Onlar zamanında hayal kuramamış çocuklardır
Eli ekmek tutmayı, doğru düzgün bir işte iki yakasını birleştirebilmeyi, tüm bunları yaparken de dürüst olmayı başarı sayan bir aile tarafından büyütülmüşüzdür. Biz bu güzel çocuklar da bunun kıymetini bilmiş, kıt kanaat bizi okutan ailelerimize ihanet etmeyip , olmayacak hayallere kapılmamışızdır.

Zaten şimdiki gibi instagram falan da yok ki kime özeneceksin? En fazla oturduğun sokağın zenginine özenirsin, büyük düşünürsen de gazetede haber olana. Yediğini içtiğini paylaşmanın görgüsüzlük sayıldığı bir dönemde büyümüşsün. Internetin olmadığı haliyle tüm dünyanın önüne serilmediği bir zamanda gözlerini açmışşın yaşama. En büyük hayıflanman “dedem zamanında şurdan bir yer kapaydı iyiydi” olmuş. Ne olacaktı ki başka?

Bizim ailede işinden şikayet edeni hiç duymadığım gibi, hayatları boyunca hiç uçağa binmemiş olmalarına hayıflandıklarını da duymadım.

Belki bu yüzdendir “Çok mutsuzum” diyemedim şöyle ağzım dola dola, belki diyecektik ama tam o sırada şükretmeyi öğrettiler bize. Olması gereken buydu. Aralarda yırtabilenler çıktıkça imrendim; sonra öğrenim kredimin borcuna, annemin yüzüne baktım vazgeçtim.

Büyük patronlar (istisnalar her daim tenzih kapsamındadır malum) ya babadan zenginler ya da zaten kaybedecek bir şeyi olmadığı için işlere balıklama atlama cesaretini gösterenlerdir oysa. Bordrolu, SGK’lı çoğu beyaz yakalı olarak o zamana kadar doğru dürüst hayal kurmadığımızdan, birbirimizin hayalini ödünç aldık bir şekilde. “Aslında tam şuraya güzel bir köfteci açacaksın, ne iş yapar ha” sözünü bu kadar telaffuz etmemiz işte tam da bu yüzdendi.

Güneye yerleşmeyi hiç mi hiç düşünmemiş bir beyaz yakalı gördünüz mü, ben henüz denk gelmedim.

Aslında kafa o kadar çalışıyor ki, bir dönercide sarılan et üzerinden ‘günde ne kadar ciro yapılır’ı anında kafadan hesaplayabilen güzel insanlarız vesselam; kim ne derse dersin 🙂

Şimdi bakıyorum da yeni nesil daha özgüvenli oldu bizden. Kendi ailesinden gördüğü gibi elindeki varını yoğunu çocuğuna yükleyen aileler çoğunlukta sonra. Bu nedenle ingilizceyi 3 yaşında öğrenmesini istemesi, “mutlu olsun da ne yaparsa yapsın” demesi; özgüvenli çocuk yetiştirmek adına el kadar bebesini drama kurslarına yazdırması bundan. Evin bir maaşını çocuğun okuluna, bakıcısına, sonra oyun grubuna, eğitici pahalı oyuncaklarına hiç tereddütsüz gömmesi… Şimdi onlar internetli bir dünyaya gözlerini açmış pırıl pırıl çocuklar. 23 yaşında o CEO olmayacak, kendi işini kurmayacak da kim kuracak?

Melek yatırımcı peşinde koşan, rezil mi olurum acaba demeden, snapchatte, youtube’da videolarını paylaşan gençler onlar. Sonuç; onların özgüveni bizimkini döver…Onların cesareti var, bizimse kapı gibi bordromuz.

Yine de biz kurumsallar “challenge”ları severiz, challenge kelimesine henüz Türkçe bir karşılık da bulabilmiş değiliz, ama ellemeyiniz böyle iyiyiz…

Varsın ömrümüz o challenge’ların dibini görsün. Doğru bir zaman geliyor. Öyle birdenbire hemen gelmiyor belki ama hayatınızda artı eksi hesabı yaptığınız zamanların sonunda sürekli eksi vermekten bitkin düşerseniz bir gün; sizin doğru zamanınız tam da o gün oluyor. Öncenize bakıyorsunuz; sizi büyütenlere; sonranıza bakıyorsunuz; sizi özgüveni ile geçenlere. Sonra bir orta yolunu buluyorsunuz bir şekilde.

İşinden istifa edip de güneye yerleşenlerin hikayelerini okuyup okuyup kendinizi sanki yapılacak bir şey var da siz yapmıyorsunuz gibi talihsiz, beceriksiz hissetmenin bir anlamı yok. Ne istediğinizi hala bilmiyor olabilirsiniz. Ama bu hayat size ne istemediğinizi öğretiyor en azından. Hem ortadirek sözcüğünü cümle içinde kullanan politikacılar da artık yok. İçimizdeki çocukla konuşmak lazım, o ne istiyordu, bu yollara düşmeden önce? Onu iyice bir hatırlamak lazım.

Yıllarca görmezden geldiğim o küçük çoçuğa bir sözüm var. Şimdilik bu sözümün arkasındayım, gerisini nasılsa bir şekilde hallederim, ne de olsa ben de her kurumsal gibi “challenge” ları pek bi severim.

Kamu spotu: Her daim elalemin challenge’larını handle edeceğinize, biraz da kendinizinki handle ediverin; n’olur ki?

Kullanım ve kodlama mükemmeliyetini odak alan uygulamalar oluşturma deneyimine sahip, profesyonel olarak 15+ yıl üzeri deneyime sahip bir yazılım mühendisi.

    Subscribe
    Bildir
    guest

    0 Yorum
    Inline Feedbacks
    View all comments
    0
    Would love your thoughts, please comment.x